Gözleriyle konuşan çok nadir insanlar vardır. Gözleriyle derdini anlatan: sevincini, hüznünü… Işıl Yücesoy bu kadınlardan biri. Ülkemin aydınlık yüzlerinden, cesur, durmadan üreten sanatçılarından.
Oyunculuğundaki ustalığı kadar ses sanatçılığındaki ustalığıyla da adından söz ettiren Yücesoy yeni bir şarkı ile karşımıza çıkıyor. Sözleri ve müziği Murat Aşkan’a ait olan yeni single “Son Bir Defa” müzikseverlerle buluştu. Ayrıca ilk kez gazetemiz aracılığıyla duyurduğu yeni projesiyle de tiyatro sahnesinde göreceğiz Yücesoy’u. Tek kişilik müzikli oyunda bir kadının hikâyesine dokunacak olan sanatçı şarkılarını da seslendirecek. Yücesoy ile şarkılarını ve yeni oyununu konuştuk.
YENİ BESTE, YENİ ŞARKI…
Öncelikle yeni single’dan bahsedelim “Son Bir Defa”. Adı niye “Son Bir Defa!” neyin sonu bu! Bir hikâyesi vardır mutlaka, bizimle paylaşır mısınız?
Herkes acaba “son plağı mı” diye algıladı ama öyle bir şey yok. Çok, çok güzel bir anısı var. İki üç sene oluyor, Murat Aşkan ile “Sezen Aksu Sokağı” albümüne çalışılırken, yaş günümdü. Murat elinde böyle bir beyaz kâğıt, onu da kırmızı bir kurdeleyle bağlamış “Hocam, size bir ufak hediyem var, yeni yaşınız için” dedi. Bu besteyi benim için yapmış. Ben bu yaşıma kadar hiç bu kadar pahalı, bu kadar değerli bir hediye almadım. Birdenbire hayat üstüme her türlü konuda gelmeye başladı. Diziyle geliyor, konserle geliyor, sürekli çalışıyorum. Bu kadar yükleniyorsam bir tane daha yüklenirim dedim ve bu şarkı çıktı. Bu şarkıyı hediye eden sevgili aranjörüm Murat Aşkan’la birlikte hazırladık. Bütün haritasını da ben çıkardım. Burada saksafon girsin, burada gitar girsin ve hep amacım, 70’ler, 80’ler, 90’lar soundunu yakalamaktı. 90’lara bile çok çıkmadım. Hasret insanlar; artık bu dangul dungul müziklerden fenalık geliyor. Saf, temiz, naif şeyler dinlemeye hasretler…
Sizde proje bitmez, neler var bize söylemek istediğiniz?
Doğru, bende bitmez proje. Benim adım proje kadın, soyadım proje! Bir hayalim vardı. Ben hep biraz cebime koyuyorum bu hayalleri yıllar içinde gerçekleşiyor. Bugüneymiş kısmet! Müzik artık çok yayıldı, tanıyorlar. Ama soru işareti olan tiyatro! Esas benim yerim tiyatro! Evet, söylüyorlar: “Işıl Hanım iyi bir oyuncuydu.” Neye göre iyi bir oyuncuydu? Ne izi var? Hiç kimse seyretmemiş, şehir efsanesi!
O zaman bu üç şapkanın bir tanesini kafaya takmak lazım dedim. Sonra buradan bir başka proje geldi. Peki, sen bunu şarkıyla karıştırsan ne olur dedim. Müzikli oyun haline getirsem.
Derken bu müzikli oyun projesi, sonra kendi şarkılarını niye kullanmıyorsun dedim, emeğini koymuyorsun ortaya, bu kadar yıldır yaptığın albümler… Şimdi sevgili Arsen Gürzap rejisini yapıyor, tek başına bir kadını oynuyorum. Sekiz tane playback üstüne, canlı olarak, kendi sesimle, kendi şarkılarımı söylüyorum. Ama burada Işıl Yücesoy yok, burada sadece orada oynadığım karakter kadının şarkıları haline geldi. Berkan Kaya ile anlaştım. Şu anda konserlerimde müzik direktörlüğümü yapan, piyano ve orkestrayı kuran arkadaşım.
NE SÖYLÜYOR BU KADIN BİZE SAHNEDEN!
İki çocuğu olan, sıradan ve mutsuz bir evliliği olan bir kadının hikâyesi… Günümüze çok tanıdık bir hikâye… “Güzel kardeşim, bir dikil” diyorum, “Bir isyan etmeyi bil, hayata bakmayı bil, bırak, çiçek seviyorsun, çiçekten başka bir yere de geçebilirsin. Çiçeği bir amaçtan alıp, ekonomik bir katkında olabilir. Kadın kal, kendini bu kadar ezdirme de” diyorum aynı zamanda!
NAİF BİR OYUN!
Oyun ilk ne zaman nerede sahnelenecek?
Nisan sonu gibi İzmir’de prömiyer yapmak istiyorum, ekim ayında da İstanbul’da sahneleyeceğim. Çok naif bir oyun! Yaşlı bir kadın, kendi yaşımı oynuyorum, o yaşlı kadının internetle, bilgisayarla mücadelesi, komik bir oyun ayrıca! Kadın oyunu aslına bakarsanız, erkekler biraz rahatsız olacak duydukları şeylerden.
Peki sinema?
Şu an yok, bu film konusunda ben biraz takıntılıyım. Çünkü hakikaten Türkiye’de çok önemli iki film yaptım: “Korkuyorum Anne”, “Unutursam Fısılda”. Biraz korkuyorum; senaryo gelmiyor değil;geliyor ama ben biraz kırmadan geri çeviriyorum. En son “Haydi Tut Elimden” filmini yaptım. Orada da bir mesaj var, sevgi, dostluk… Çocuklarla oynamak istedim. Ağlamayı öğrendiler. Saatinde sete gelmeyi öğrendiler. Şımarıklık yapmamayı öğrendiler.
‘BENİM MEMLEKETİMDEN DAHA GÜZEL BİR YER YOK’
Ülkemizden bahsedelim biraz. Nedir bizim güzel ülkemizin en büyük derdi?
Kimsenin kimseyi dinlememesi, birbirini anlamaya çalışmaması, empati duyulmaması…
Çok şey değişti. Ayak uydurmak mümkün değil. Ekonomisi değişti, politikası değişti, insanların birbirleriyle olan ilişkisi değişti. Hepsi birbirine bağlı zaten bunların, birini birbirinden çıkaramazsınız. Yani biz öyle laf ola beri gele olarak 3. sayfa olaylarına, bugün böyle bir TV programı var.
Türkiye’ye oradan bakın! Allah memleketin yüzüne baksın. Şaşkınlıklar içindeyim. Ama tüm bunlara rağmen, benim memleketimden daha güzel bir yer yok. Burayı güzelleştirecek olan da yine benim insanım. Herkes bir puzzle parçası gibi, yapması gerekeni yaparsa yine güzel olur.
Konserler nasıl gidiyor?
ZAMANSIZ ŞARKILAR…
Tamamen akustik müzik yaptığım, Decollage var, orada bir gitar ve bir piyano eşliğinde, dinleti usulü bir konser. Daha çok Işıl Yücesoy meraklıları geliyor. Bir kere gelen bir daha geliyor. O yüzden durmadan repertuvar değiştirmek zorunda kalıyorum. Zaman zaman çok enteresan kadınlar matinesi haline dönüyor. İnanılmaz bir kadın ilgisi var. Hatta komik bir şey olmuş. Bir video var Sezen Aksu şarkısı söylüyorum. İzleyici çekmiş, çekerken de bir ses eklenmiş “Anne, bak sen de yaşlanınca Işıl Hanım gibi ol” diyor. Şimdi amacıma ermişim demektir.
İNSANLARIN MUTLULUĞU!
Kendi kendime dedim ki Işıl bırak bu egolarını. Benim artık egom da kalmadı. Samimiyetle söylüyorum. Pandemi geçirdik, çok büyük şeyler geçirdik, hâlâ siyasi çalkantılar geçiriyoruz, çok ağır ekonomik zorluklar var. Nereden dokunup mutlu edebilirsin bu insanları? Bunu düşündüm ve buradan hareketle, 40 seneye dayanan bir repertuvar çıkardım. Herkesin çok sevdiği, bildiği şarkılar, onları Işıl Yücesoy’ca yorumluyorum. Birbirlerinin gözlerinin rengini unutmuş olan karı kocaların el ele tutuşup gittiğini gördüm. Çünkü neden? Bildiği şarkıyı birlikte söylüyor. Birlikte olmak çok önemli, göz göze olmak ve aynı şeyi söylemek. 120-130 kişilik bir yer, hepsi ayağa kalkıyor. Bırakmak istemiyorlar. Bunu da özellikle yazınızın bir tarafına kondurmanızı da isterim. Hayat o kadar kısa ki! Kimi nereden mutlu edebilirsem ben de mutlu oluyorum. Yalnız onlar mutlu olmuyor. Bana yaşam keyfi veriyor bu iş. Oradan çıktığım zaman bakıyorum iki yaş daha gençleşmişim.