Müzik eğitimini City Londra Üniversitesi, Ricordi Şeflik Ödülü’nü kazandığı Guildhall Müzik ve Tiyatro Okulu ve Leonard Bernstein’ın öğrencisi olduğu Los Angeles Filarmoni Enstitüsü’nde alan Mansur, 1981-89 arasında İstanbul Devlet Operası’nın yönetti. 1985 yılından sonra çalışmalarını yurtdışında yoğunlaştıran, 1989-97 arasında Oxford Şehri Orkestrası’nın birinci şefliğini yapan Mansur halen Türkiye ve dünyanın önemli merkezlerinde orkestra ve opera kuruluşlarıyla konuk şef olarak çalışmalarını sürdürüyor. Barok’tan günümüze geniş repertuvarında alışılmamış ve unutulmuş eserlere yer veren Mansur, birçok orkestranın da kurulmasını/gelişmesini de sağladı. 1998’den 2011’deki kapanışına kadar şefliğini yaptığı Akbank Oda Orkestrası’nı yaptı, nitelikli festivaller gerçekleştirdi. Her konserinde sipariş ettiği eserin ilk seslendirilişini yapan Gedik Filarmoni Orkestrası ile bestecileri teşvik eden, pandemi gibi zor koşullarda CRR’de yaratıcı projeler gerçekleştiren Mansur, 2007 yılında türünün ilk örneği olarak hayata geçirdiği, 16-22 yaşları arasındaki konservatuvar öğrencilerinden her yıl yeniden seçilen Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nı (TGFO) kurdu.
Ünlü şefle 52. Uluslararası Müzik Festivali bağlamında konuştuk.
Şeflikte uzun yıllar geçtikten sonra bu ödülün anlamı nedir?
Öğrenciliğimde Londra’da konservatuvardan arkadaşlarımla orkestralar oluşturup kiliselerde konserler veriyorduk. Başlangıçta deneyim kazanmanın tek yolu o zaten. İlk konser 1980 olmalı. Yarım asır bile geçmemiş denilebilir.
İstanbul Müzik Festivali ile çok uzun yıllardır bir ilişkim var, zaman zaman kesintiye uğrasa da birçok orkestra ile katkıda bulunduğum, her defasında içinde olmaktan mutlu olduğum bir festival. Bu yıl beni bir ödül çerçevesinde hatırlanmak güzel tabii.
Gedik Filarmoni Orkestrası konserlerinizde mutlaka bir eserin dünya prömiyerini yapıyorsunuz. Bu ilk seslendirilişleri. Şef orkestrave besteci açısından değerlendirir misiniz?
Konser salonları sıkça birer müzeye dönüşebiliyor. Tabii ki klasiklerin yeri apayrı ve her konserde onları birer defalığına hayata döndürmek inanılmaz tatmin edici. Boşu boşuna “klasik” olmamışlar. Ama günümüz bestecilerinin çalınması, yeni eserlerin yazılmasının yüreklendirilmesi son derece önemli. Yorumcular için olduğu kadar besteciler ve dinleyiciler açısından. Yaşadıkları çağı ve dünyayı resmeden, ona tepki veren, onunla müzikleri yoluyla yüzleşen besteciler her zaman vardı. Unutmayalım ki 150 yıl öncesine kadar nerdeyse her konser çağdaş eserlerden oluşuyordu. Bu yaklaşıma daha çok kurumun uymasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Gedik Sanat’ın beş yıl içinde kazandırdığı yeni eser sayısı inanılmaz. Gedik Filarmoni’nin Süreyya Operası’nda 15 Mayıs akşamı vereceği konserinde de Mehmet Nemutlu’nun “Orkestra için Suit” bestesinin dünya prömiyerini yapacağız.
GENÇLİK ORKESTRALARI ÖNEMLİ!
Yoğun konser kariyerinize rağmen TGFO’ya çok emek veriyorsunuz. Neden?
Bu meslekte hiçbir şey yapmasam, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nı yaşatmak önceliğim. O kadar nedeni var ki: Gençlerin dünya standartlarında kendilerini tartmaları, en iyisini yapabileceklerine inanmaları, hepimizin Türkiye’de böyle bir seviyenin mümkün olduğuna inanmamız. Bu yaz Amsterdam’da başlayıp Berlin’de bitecek turne hem müzisyenler için büyük bir deneyim, hem de insanlara “Türkiye’de böyle bir şey var” dedirtmek gibi bir yan ürünümüz var. Sabancı Vakfı başta olmak üzere bu inanılmaz enerjiyi 18 yıldır devam ettiriyoruz. Müzisyen olarak birilerine dokunduğum, bir şeyleri değiştirebildiğim projeler gençlik orkestraları. Türk/Yunan Gençlik Orkestrası’nı da birkaç yıl yönettim, Türkiye/ Ermenistan Gençlik Orkestrası büyük ölçüde Osman Kavala’nın eseri. Özgürlüğüne kavuştuğunda belki devam ederiz..